KUDÜS SORUNU VE KKTC’NİN TANINMASI

Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK "I. KUDÜS’ÜN STATÜSÜ"

KUDÜS SORUNU VE KKTC’NİN TANINMASI
KUDÜS SORUNU VE KKTC’NİN TANINMASI Admin

KUDÜS SORUNU VE KKTC’NİN TANINMASI

Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK

 

I. KUDÜS’ÜN  STATÜSÜ

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın 6 Aralık 2017 günü İsrail’deki Büyükelçiliklerini Tel Aviv’den Kudüs’e taşımaya karar verdiklerini açıklamasından sonra Demokratik Sol Parti (DSP)’nin dış politika ile ilgili  Genel Başkan Yardımcısı olarak 7 Aralık 2017 günü yaptığımız değerlendirme:

Kudüs, tarih boyunca tek Tanrılı üç büyük din Musevîlik, Hıristiyanlık ve İslâm açısından kutsal sayılan, bu anlamda onları ortak bir merkezde buluşturan bir şehirdir. Fakat Kudüs, günümüzde iki devlet tarafından başkent olarak da kabul edilen bir şehirdir. 

1948 yılındaki Arap-İsrail Savaşından sonra Ürdün ve İsrail arasında bölüşülen ve İsrail tarafından Batısı başkent yapılan Kudüs’ün tamamı, 1967’de  altı gün süren, o nedenle bu adla anılan Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra İsrail tarafından işgal edilerek İsrail Devletinin “ebedî ve bölünmez başkenti” ilân edilmiş, 1980’de bu konuda özel bir yasa çıkarılmıştır. Kudüs’le ilgili gelişmeler, 1968’den itibaren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gündeminde yer almaya başlamıştır.

1980 yılında söz konusu yasa çıkarılmadan önce  30 Haziran 1980 tarih ve 476 sayılı Kararıyla İsrail’in Kutsal Şehir Kudüs’ün fiziksel karakterini, demografik oluşumunu, kurumsal yapısını ve statüsünü değiştirmekteki ısrarını esefle karşılayan, İsrail parlâmentosu Knesset’te Kutsal Şehir Kudüs’ün kurumsal yapısını ve statüsünü değiştirmek  amacıyla  atılacak yasal adımlardan kaygı duyan Güvenlik Konseyi,  Kutsal Şehir Kudüs’ün karakterini ve statüsünü değiştirmek amacıyla işgalci güç İsrail tarafından alınacak önlemlerin ve yapılacak eylemlerin hiçbir hukukî geçerliği olmadığını ve bunların Ortadoğu’da adil ve kalıcı bir barışın kurulmasına ciddî bir  engel oluşturduğunu; Kutsal Şehir Kudüs’ün coğrafî, demografik, tarihî karakterini ve statüsünü değiştiren bu tür önlemlerin yok hükmünde olduğunu, Güvenlik Konseyi kararlarına uygun olarak iptal edilmeleri gerektiğini belirtmiş ve işgalci güç İsrail’e   Güvenlik Konseyi’nin şimdiki ve önceki  kararlarına uyması ve Kutsal Şehir Kudüs’ün karakterini ve statüsünü etkileyen politika ve önlemlerden vazgeçmesi çağrısında bulunmuştur. Karar, 15 üyeli Güvenlik Konseyi’nde 14 üyenin oybirliğiyle kabul edilmiş, ABD çekimser kalmıştır(1).

Fakat İsrail parlâmentosu Knesset, Güvenlik Konseyi’nin Kararına uymamış ve Kudüs’ü “ebedî ve bölünmez başkenti” ilân eden Yasayı çıkarmıştır. Bunun üzerine Güvenlik Konseyi’nin verdiği 20 Ağustos 1980 tarih ve 478 sayılı Karar, ana çizgile-riyle şöyledir: 

“476 sayılı Kararını hatırlatan Güvenlik Konseyi,

Kuvvet kullanmak suretiyle toprak edinmenin kabul edilemez olduğunu tekrar teyit ederek,

 İsrail Knesset’inde Kutsal Şehir Kudüs’ün karakterinde ve statüsünde değişiklik ilânının bir ‘temel kanun’ olarak yasalaştırılmasından ve bunun barış ve güvenlik için doğuracağı sonuçlardan derin kaygı duyarak,

  1. İsrail tarafından Kudüs hakkında bir ‘temel kanun’ çıkarılmasını ve Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarına uymanın reddedilmesini en şiddetli sözlerle kınar;
  1. İsrail tarafından ‘temel kanun’ çıkarılmasının uluslararası hukukun ihlâli olduğunu ve 12 Ağustos 1949 tarihli Savaş Zamanında Sivil Kişilerin Korunmasına Dair Cenevre Sözleşmesi’nin Filistin’de ve Kudüs dahil, Haziran  1967’den beri işgal altındaki Arap topraklarında  uygulanmasına devam edilmesini etkilemeyeceğini teyit eder
  2. İşgalci güç İsrail tarafından Kutsal Şehir Kudüs’ün karakterini ve statüsünü değiştiren veya bu amaçla alınan bütün yasal ve yönetsel önlemlerin, özellikle Kudüs hakkındaki son ‘temel kanunun’ yok hükmünde olduğunu ve derhal iptal edilmesi gerektiğini kararlaştırır;
  3. Bu eylemin Ortadoğu’da kapsamlı, adil ve kalıcı bir barışın kurulmasına ciddî bir  engel oluşturduğunu tekrar teyit eder;
  4. Bu ‘temel kanunun’ ve onun sonucu olarak  Kudüs’ün karakterini ve statüsünü değiştirmek amacıyla İsrail tarafından yapılacak diğer eylemlerin tanınmamasına karar verir ve
  1. Bütün Üye  Devletleri bu kararı kabul etmeye;
  2. Kudüs’te diplomatik temsilcilikleri bulunan Devletleri bu temsilciliklerini Kutsal Şehir’den geri çekmeye

davet eder.”

Bu Karar da, Güvenlik Konseyi’nde 14 üyenin oybirliğiyle kabul edilmiş, ABD çekimser kalmıştır(2).

 Güvenlik Konseyi’nin bu Kararı üzerine o tarihe kadar Kudüs’te bulunan yabancı diplomatik temsilciliklerin çoğu, ülkelerinin yeni kanunla yapılan değişikliği tanımadıklarının bir göstergesi olarak Tel Aviv’e taşınmıştır. ABD’nin dünkü (6 Aralık 2017)  kararı dışında bugün de Kudüs, uluslararası toplum tarafından başkent olarak tanınmamaktadır. Nitekim ABD’nin kararı üzerine birçok ülkenin devlet veya hükümet başkanı, Papa Francis dahil, kararı kınayan veya doğru olmadığını belirten açıklamalar yapmıştır.

1988’de başlangıçta bir sürgün hükümeti olarak kurulan, hâlen –ABD ve İsrail dışında– aralarında Türkiye de bulunan 100’den fazla devlet tarafından tanınan Filistin Devleti de, Doğu Kudüs’ü başkent ilân etmiştir. 

Filistin Devletini tanımayan ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımak suretiyle statükoyu değiştirecek bir uygulama yapması, son derece karmaşık Filistin sorununu bir çıkmaza sokacaktır. Kudüs’ü İsrail’in başkenti  olarak tanımak, Ortadoğu’da  barışı dinamitlemektir. ABD, sadece İsrail’i gözeten böyle bir yaklaşımla olağanüstü duyarlı, her an bozulabilecek dengeler üzerinde duran Ortadoğu barışını dinamitlemiştir. Bu konuda izlenebilecek en doğru yol, eş zamanlı olarak Filistin Devletini ve onun Doğu Kudüs’teki başkentini de tanımaktan geçer. Ancak bu durumda Kudüs,  hukukî plânda her iki devletin başkenti olarak kabul edilebilir.

ABD’nin Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımaya karar vermesi karşısında daha önce bunu  “kırmızı çizgi” olarak ilân eden Türkiye’nin izleyeceği politikaya gelince, öncelikle ortaya çıkabilecek çelişkiyi giderecek  şu soruya  cevap vermek gerekir: Türkiye, 70 yıl önce zaten Kudüs’ü başkent  ilân etmiş ve o zamandan beri öyle kullanmış bulunan İsrail’le bu durumu bilerek kurduğu diplomatik ilişkilerini kesmek yerine, onu başkent olarak  tanımaktan vazgeçmeyen ABD hakkında örneğin geçici bir süre için Washington, D. C. Büyükelçisini geri çekmek gibi anlamlı bir yaptırım uygulamaya hazır mıdır?

II. ABD’NİN KUDÜS TEHDİDİ

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda 21 Aralık 2017 günü Türkiye ve Yemen tarafından sunulan, ABD’nin Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararının iptalini öngören ve tüm devletleri Kudüs’te diplomatik temsilcilik kurmaktan kaçınmaya çağıran Karar Taslağının oylanmasından önce ABD Başkanı Donald Trump’ın  Taslağa destek verecek ülkelere yapılan yardımın kesileceğini söylemesi, BM’deki ABD Daimî Temsilcisi Nikki Haley’in Genel Kurulda temsil edilen 193 üllkenin temsilcilerine e-posta ile gönderdiği mesajda kullanacakları oyların not edileceğini, kendilerine karşı oy kullanan ülkelerin Başkana rapor edileceğini, Başkanın ve ABD’nin  konuyu kişisel bir sorun olarak algıladıklarını belirtmesi üzerine(3); Demokratik Sol Parti (DSP)’nin dış politika ile ilgili Genel Başkan Yardımcısı olarak  yaptığımız yazılı açıklama:

15 üyeli BM Güvenlik Konseyi’nin veto hakkına sahip 5 daimî üyesinden biri olarak ABD, önceki gün bu hakkını kullanarak  benzer nitelikteki bir karar taslağını  engellemişti(4). Aslında Trump yönetimindeki ABD, Tel Aviv’deki Büyükelçiliğini Kudüs’e nakletmeye karar vermek suretiyle, 1967’deki Arap-İsrail Savaşından sonra  İsrail’in tamamını işgal ettiği Kudüs’ü başkent ilân etmesi, 1980’de başkent olarak onun Kutsal Şehir statüsünü değiştiren bir “temel kanun” çıkarması üzerine,  Güvenlik Konseyi’nin Kudüs’te diplomatik temsilcilik kurmuş devletleri bu temsilciliklerini oradan çekmeye çağıran, ABD’nin çekimser kaldığı, 14 üyenin oybirliği ile kabul ettiği 20 Ağustos 1980 tarih ve 478 sayılı Kararına aykırı bir tutum izlemiştir. 

ABD’nin önceki gün Güvenlik Konseyi’nde veto ettiği, o nedenle bu gün Genel Kurul gündemine taşınan karar taslağı, ABD’nin son kararının iptali ile birlikte aynı doğrultuda bir metindir. BM Genel Kurul kararları, bağlayıcı olmamakla birlikte siyasî ağırlığa sahiptir. O nedenle ABD, Türkiye’nin öncülük ettiği Kudüs’le ilgili karar taslağının Genel Kuruldan geçmesini tehditle önlemeye çalışmaktadır. Fakat siyasî şantaj niteliğindeki bu tehdit, geri tepecektir. Karar taslağının kabulü ile ABD, uluslararası toplumda yalnız kaldığını görecektir. (21 Aralık 2017).

Ek:

Karar Taslağı, BM Genel Kurulu’nun 21 Aralık 2017 günü 172 ülkenin katılımıyla yaptığı toplantıda 35 çekimser ve 9 ret  oyuna karşılık 128 oyla kabul edildi(5).

III. SIRA, KKTC’NİN TANINMASINDA

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısıyla 13 Aralık 2017 günü İstanbul’da toplanan İslâm İşbirliği Teşkilâtı (İİT) Zirvesinde Filistin Devleti’nin ve onun başkenti olarak  Doğu Kudüs’ün tanınması konusunda alınan Karar(6) dolayısıyla Demokratik Sol Parti (DSP)’nin dış politika ile ilgili Genel Başkan Yardımcısı olarak yaptığımız değerlendirme(7):

  İİT Zirvesinde Filistin Devleti’nin ve onun başkenti olarak  Doğu Kudüs’ün tanınması konusunda alınan karar, son derece isabetlidir. Filistin Devleti’ni tanımayan  ABD’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı olarak Tel Aviv’deki Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımaya karar vermesine, böylece Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasına karşılık olarak alınması gereken karar buydu. Ortadoğu’da barışı sağlayacak, Filistin sorununa çözüm getirebilecek yol, Filistin Devletini ve onun Doğu Kudüs’teki başkentini tanımaktan geçer. İİT Zirvesinde alınan karar, bu gerçeği vurgulamıştır. Türkiye, bu konuda öncülük etmekle uluslararası plânda önemli bir başarıya imza atmıştır.

Şimdi sıra, 34 yıldır Türkiye’nin desteğiyle bağımsız varlığını sürdüren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nin tanınmasına gelmiştir. KKTC’nin Türkiye dışında başka devletlerce tanınmaması, uluslararası hukuk açısından haksız, üstelik Rum tarafına uluslararası ilişkilerde ve kuruluşlarda avantaj, Ada’ya kalıcı barışın gelmesini engelleyici bir tutumu sürdürmesine olanak sağlayan bir durum yaratmaktadır. KKTC’nin başta Türkiye’nin yakın ilişkiler içinde olduğu devletler olmak üzere uluslararası toplum tarafından tanınması, Ada’da iki toplum arasında sağlam temellere dayalı barışın gerçekleşmesini de kolaylaştıracaktır.  Kalıcı barış, ancak uluslararası hukuk açısından eşit taraflar  arasında yapılacak müzakerelerle sağlanabilir. İİT Zirvesinde alınan karar, bu konuda örnek olabilir. İİT devletlerinin KKTC’den esirgedikleri tanımayı gerçekleştirmenin zamanı gelmiştir. Türkiye de, Filistin Devleti ve Doğu Kudüs’ün tanınması konusunda gösterdiği olağanüstü çabayı, KKTC’nin uluslararası plânda tanınması konusunda da ortaya koymak durumundadır.

_________________________

(1) Resolution 476 (1980) of 30 June 1980 (Security Council Resolutions – Resolutions adopted by the Security Council in 1980, s. 13).

(2) Resolution 478 (1980) of 20 August 1980 (Security Council Resolutions – Resolutions adopted by the Security Council in 1980, s. 14).

(3) Bu konudaki haberler için bk. Cumhuriyet, 21.12.2017, s. 1 “Trump’tan ‘Yardımı Keseriz’ Tehdidi”,  7 “Trump tehdit etti”; Haber Türk, 21.12.2017, s. 1, 13 “Trump’tan BM’ye Kudüs Tehdidi”; Hürriyet, 21.12.2017, s. 26 “Trump: Destek verene para yok. ABD’den Kudüs Tehdidi”.

(4) Bu konudaki haber için bk. The New York Times, 18/12/2017 “U. S. Vetoes U. N. Resolution Condemning Move on Jerusalem”.

(5) Bu konudaki haberler için bk. The New York Times, 21/12/2017 “Defying Trump, U.N. General Assembly condemns U. S. Decree on Jerusalem”; CBS News, 21/12/2017 “U.N. votes to declare Trump’s Jerusalem decision ‘null end void’”; Hürriyet, 22.12.2017, s. 1 “128 Ülkeden ABD’ye Ret”, 22 “BM’den Trump’a Kudüs Vetosu”; Milliyet, 22.12.2017, s. 1 “Dünya Trump’tan Büyük. Ezici Bir Çoğunluk”, 22 “BM’den Trump’a Kudüs Vetosu”.

BM Genel Kurulundaki oylama tablosu için bk. Sözcü, 23.12.2017, s. 15 “128 Ülke Trump’ın Tehdidine Pabuç Bırakmadı”.

(6) Bu konudaki haber için bk. Milliyet, 14.12.2017, s. 1 “İslâm İşbirliği Teşkilâtı, İsrail İşgali altındaki kenti Filistin’in başkenti olarak tanıdı. Başkent Kudüs”, s. 14-15 “Tarihî Kudüs Kararı”.

(7) Yorum konusu olarak bk. Rahmi Turan, “Araplar ve Kıbrıs”,  Sözcü, 16.12.2017, s. 1.  Kısaltılmış haber olarak bk.  Milliyet, 17.12.2017, s. 18 “İİT kararı KKTC için örnek olabilir”

Hikmet Sami TÜRK Kudüs