Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’ın İstanbul Kanalı’nın Küçükçekmece – Sazlıdere – Durusu koridorundan geçecek 45 km. uzunluğundaki güzergâhını açıklaması üzerine Demokratik Sol Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, aşağıdaki değerlendirmeyi yaptı:
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde “Çılgın Proje” olarak nitelendirerek başlattığı Kanal İstanbul Projesi, İstanbul’un batısında Trakya’yı ikiye bölerek Karadeniz’i Marmara’ya bağlamak suretiyle, yalnız bölgedeki çevresel dengeleri, yerleşim düzenini, karayolları trafik sistemini bozmak ve İstanbul’un gelişmesini saptırmakla kalmayacak; uluslararası hukuk sorunları da yaratacaktır.
Bu Proje’nin temelindeki 30 km.’lik doğal İstanbul Boğazı’ndaki deniz trafiğini 45 km.lik yapay bir alternatifle hafifletme varsayımı, beklenen ölçüde gerçekleş-meyebilir. 20 Temmuz 1936 tarihinde Montreux’de imzalanan, o nedenle “Montreux Boğazlar Sözleşmesi” (kısaca “Montreux Sözleşmesi”) olarak anılan Boğazlar Rejimine İlişkin Sözleşme’ye göre; barış zamanında bayrağı ve yükü ne olursa olsun bütün ticaret gemileri, –Sözleşme’nin I sayılı Ekinde öngörülen vergi ve harçlardan başka– herhangi bir vergi ve harç ödemeksizin Boğazlar’dan geçiş ve ulaşım serbestliğinden yararlanırlar. Açılacak Kanal İstanbul ise ücretli olacaktır. Bu durumda ticaret gemileri, Kanal’dan geçmeye zorlanamaz.
Montreux Sözleşmesi, savaş gemileri konusunda Karadeniz’de kıyısı olan devletler yararına çeşitli sınırlamalar koymuştur. Örneğin Karadeniz’de kıyısı bulunmayan devletlerin barış zamanında bu Denizde bulundurabilecekleri savaş gemilerinin toplam tonajları ve kalış süreleri sınırlandırılmıştır. Bu devletlerin savaş gemileri, hangi amaçla olursa olsun, Karadeniz’de 21 günden çok kalamaz. Bu sınırlamalar, –yeni bir uluslararası sözleşme yapılmadıkça– Kanal İstanbul bakımından uygulanamaz. Dolayısıyla Karadeniz’de kıyısı bulunmayan devletlerin savaş gemileri de, barış zamanında bu sınırlamalara bağlı olmaksızın Kanal İstanbul’dan geçerek Karadeniz’e girebilir ve kalabilirler. Bu, Montreux Sözleşmesi’nin dolanılması anlamına gelir.
Aslında Montreux Sözleşmesi ile Karadeniz’de kıyısı olan devletlerle kıyısı bulunmayan devletler arasında çok duyarlı bir denge kurulmuştur. Türkiye, bugüne kadar Boğazlar rejiminin korunmasına ve yeniden tartışmaya açılmamasına büyük önem vermiştir. Bu bağlamda II. Dünya Savaşı ertesinde Sovyetler Birliği’nin Türkiye’den haksız isteklerinin başında Boğazlar’ın ortak kontrolü olduğunu unutmamak gerekir. Şimdi Kanal İstanbul Projesi nedeniyle Montreux Sözleşmesi’ni tartışmaya açtırabilecek bir zemin hazırlamakta Türkiye’nin hiçbir yararı yoktur.
Kısacası, Kanal İstanbul Projesi, yalnız coğrafî ve çevresel etkileri bakımından değil; siyasal sonuçları bakımından da “çılgın” bir proje özelliği taşımaktadır. Türkiye’nin “çılgın” değil, “akıllı” projelere gereksinmesi vardır. Proje için ilk kazmayı vurmadan önce konunun bütün yönleriyle bir kez daha değerlendirilmesi gerekir.